BURNUMUZ NEDEN BOKTAN KURTULMUYOR ?

Dinci…

Asla dindar demek değildir. Aynen makineci, inşaatçı, mobilyacı, tornacı, oymacı gibi bir meslek erbabı, bir zanaatkardır. Yalnız, diğerlerinden farklı olarak onun asla iş ahlakı yoktur; ahlaksızdır, hep yüzsüz, hep kibirli, kinci, hain ve profesyonel yalancıdır.

Onun da el aldığı ustaları, özenle kullandığı aletleri vardır. Ürününü inanılmaz bir maharetle güzelce işler, kendine göre şekil verir, çapaklarını alır, cilalayıp parlatır. Çakma olduğu anlaşılmasın diye üzerine orijinaline benzer nakışlar işler, günahları sevap, haramları helal gösterecek motifler kazır. O kadar maharetlidir ki… Din diye pazara çektiği malın cazibesine kapılanların hakikatle aralarında duvarlar oluşur. Bu duvarları yıkıp apaçık gösterseniz bile artık hakikisini beğenmez, inanmaz hale gelirler.

Dinci… Dost düşman bilmez, serveti saltanatı için en hilebaz düşmanla kol kola girer, en dost göründüğüyle anında kanlı bıçaklı olur. Çıkarı uğruna babasını tanımaz ! Devlet malı, ortak birikim, tüyü bitmemiş yetim hakkı, insan, çevre, orman, hayvan, toprak altı, toprak üstü, uçan, kaçan hiç fark etmez… Servet ve saltanatı için haram helal ayırmaz, önüne geleni doyumsuzca yalar yutar, soyar, çalar, yağmalar.

Dinci… Asla hayırlı, elle tutulur, sürdürülebilir, doğru düzgün bir iş yapmaz. Cilalayıp pohpohlayarak ortaya attığı her işinin altında hiç değişmeyen tek bir amacı vardır, götürmek ! Dinci önce talan edeceği yeri belirler, sonra onun üzerine cahilleri kandırıp kurnazları yanına çekecek bir iş icat eder ve… Ahmaklar bu işin gerekli olup olmadığını, bilimsel olup olmadığını, akla izana, hukuka uyup uymadığını tartışıp onun ahmaklığını ortaya koymaya çalışırken, o en baştan ince ince hesapladığı asıl amacına sinsice ulaşır ve götürür.

Dinci… Günahlarına mutlaka yeni ortaklar katar ! Bir yandan ürününe pazar bulmak, diğer yandan günahlarını yayıp kendini mazur göstermek için bunlara kucak açar, kol kanat gerer. Daha fazla yağmalayıp, daha fazla ahlaksızlaşıp, daha fazla günaha ortak olup sonuçta… Daha fazla kendisine bağlanmaları için alabildiğine, hırsla, gözü dönmüşçesine her şeyi talan etmeleri için her yaptıklarına göz yumar. Diğerlerini daha da cesaretlendirip azdırmak için en ahlaksız olanı mutlaka ödüllendirir !

Dinci… Dirlik, birlik, beraberlik, adalet, dayanışma gibi kavramları sadece günahlarını örtmek için kullanır. Günahını yüzüne vuran çıkarsa kudurur, derhal hakaretlere iftiralara ve akla izana uymayacak yalanlara sarılır… Ürününün üzerindeki nakışları motifleri gösterip karşısındakini dinsiz, hain, düşman ilan eder. Misal “din elden gidiyor” lafı bunun icadıdır, aslında kastettiği kendi ürünüdür !

Dinci… Mutlaka bir düşmanın varlığına muhtaçtır. O kadar ki, eğer gerçek düşmanı yoksa muhakkak kendisi bir tane imal eder. Çünkü hem malını pazarlamak hem de pazarladıklarını elde tutabilmek için bu düşmanın varlığına kendi varlığı kadar değer verir. Herkes yok etmeye çalıştığını sansa da o aslında kıymetli düşmanını alttan alta korur, kollar, besler ve yok olmasına asla izin vermez. 

Dinci… Fakir fukaranın, garip gurebanın artması için çabalar. Gözünü kırpmadan fukaranın hakkını soyar, o soydukça fakirlik daha da artar, fakirlik arttıkça ulufesine muhtaç olanlar çoğalır. Asla kendi servetinden pay vermez, azdırıp kudurttuklarına kazandırdıklarından küçücük bir payı bu muhtaçlara dağıtır. Fukara neden bu halde olduğunu sormaz, sorgulayamaz. Ulufeyi kaptığı sürece hem peşinden gider hem de buna dua eder.  

Dinci… Göründüğünün aksine hep vesveseli, hep huzursuz, hep korkaktır. Bir yandan canını servetini saltanatını kaybetmenin derin korkusunu, bir yandan da sanki bir yerlerde henüz kendisi talan edemediği için başkaları tarafından götürülen bir şeylerin olduğu vesvesesini, huzursuzluğunu yaşar. İçi hep kımıl kımıldır, hiç kimseye güvenmez, bildiğinin dışına çıkılmasına asla tahammül etmez, her şeyin herkesin kendi kontrolünde olmasını ister.

Ve Dinci… Öyle bilinse de asla dindar değildir ! Çünkü… Dinde yalan yoktur, bunun on söylediğinden dokuzu yalan biri şüphelidir. Dinde sözünden dönmek yoktur, bu fırıldaktır. Dinde emanete hıyanet yoktur, bu haindir. Dinde semboller yoktur, bu tüm varlığını putlaştırdığı işaretlerle sembollerle ifade eder. Dinde haksızlık yoktur, bu hak hukuk tanımaz.

Böyle birine bırakın canınızı ırzınızı malınızı, günahınızdan başka bir şey emanet eder misiniz ? Bırakın kapınızdan girmesine, mahallenizden geçmesine izin verir misiniz ? Ama işte biz içimize sokuşturulan bu dinciyle asırlarca birlikte yaşadık…

Ne mal olduğunu bilmeden onu dindar sanan ve saldığı korkulara kapılıp aldanan zırcahiller bir yana… Biz asıl ne mal olduğunu bilmelerine rağmen üç kuruşluk dünyalık çıkarları için ona yanaşan ahlaksız kurnazlardan çektik.

Düşmanla kol kola girdiler, devlete baş kaldırdılar, din elden gidiyor diye isyan ettiler, dinciyle birlikte koca bir imparatorluğu kıymık kıymık, parça parça yedi bitirdiler. Koca cihana karşı onur, kurtuluş savaşı verdik… Onlar içimizde fakat din elden gidiyor ayaklarına hep düşmanın yanındaydılar. O kadar utanmaz, o kadar ahlaksızdılar ki… Yok zamanda askere dağıtılan elbiseye çarığa bile tamah edip askere yazıldıktan sonra çarığı kapıp cepheye gitmeden firar ettiler. Biz bir yandan düşmana ama asıl içimizdeki dincilere karşı savaştık !

Bunlara rağmen savaşı kazandık, yeni devletimizi Cumhuriyetimizi kurduk. Bu dincinin tekrar palazlanmaması için yeni bir devlet aklı oluşturduk, mücadele ettik, devlete sızmasını engelledik, çıkar yollarını tıkadık. Sırf devleti bunlara soydurmayarak kalkındık. Bunların çalamadığı paralarla bir yandan eski borçlarımızı ödedik, bir yandan da fabrikalar kurduk, tarımsal kalkınma sağladık, reformlar yaptık. Varın soygunun hesabını siz yapın…

Cumhuriyet aklının ne din ne de dindarla hiçbir mücadelesi olmadı, tüm mücadele gözünü kırpmadan bu iğrenç yalanları uyduran dincinin tekrar devlete sızmasına karşıydı. Ne var ki en fazla 25 yıl sonra “biz çok demokratız” ayaklarıyla ortaya çıkanlar havuduyla götürmek için bunu tekrar oyuna kattılar. Çocukları derhal atalarından dedelerinden miras kalan zanaata sahip çıktı, ürünü tekrar işledi, cilalayıp parlatıp pazara sürdü. Hazindir ki devlet kendi eliyle buna tekrar kucak açtı…

Çeyrek asır kendilerini yağlı ekmeklerinden mahrum bırakan Cumhuriyete düşman kesildiler. Malı tekrar pazarlamak ve öç almak için Cumhuriyeti kuranları ve Cumhuriyete sahip çıkanları iğrenç yalanlarıyla dinsiz imansız ilan ettiler. Ardından gelecek on yıllar boyunca hep o 25 yıla kin kustular, diğer yandan gerçek niyetlerini örterek palazlandı semirdiler. 

Kafalarında başka hiçbir düşünce bulunmadığı, akılları fikirleri hep yağmada olduğu için… Kendilerinin götüremediği o 25 yılda malı başkasının götürdüğüne inandılar, inandırdılar. Sorduğun zaman hala “çalmayan mı var” diye cevap vermelerinin sebebi içlerinden hiç atamadıkları bu kirli inançlarıdır. Yağmanın karşısında Cumhuriyetin değerlerini ve ortak birikimleri korumaya çalışan devlet aklını düşman edindiler. Bu ortak akla ve ülküye sahip çıkanları yalanlarla yaftaladılar, ötekileştirdiler, düzmece senaryolarla ezdiler, baskıladılar, susturdular. Cumhuriyet aklını bertaraf edip sadece parayı, yer altı, yer üstü varlıkları değil… Din, kültür, eğitim, sağlık, akademi, hukuk, tarih, üretim bilinci, çalışma kültürü, her şeyi, tüm birikimi ganimet sayıp talan ettiler.

Ardı arkası kesilmeyen günlük olaylara takılıp kalmayın, enerjinizi bunlara harcayıp vakit kaybetmeyin. Çünkü el ele vermezsek içinde hep çaresizlikle bocaladığımız bir yenisiyle karşılaşacağız… Çözüm etrafınızdaki fakir fukarayı, garip gurebayı, cahili ötekileştirmeden sahip çıkmak, yardım etmek, sabırla aydınlatmak, ayıltmaktadır. Bunlardan bir şey olmaz, ne yapsan boş, görsünler şimdi günlerini, akılları başlarına gelsin diyenlere kanıp sakın itibar etmeyin. İnanıyorsanız din iman adına, inanmıyorsanız en azından insanlık adına… Ama hep ve daima bu vatanın selameti uğruna, sabırla ve olanca imkanınızla bu dincinin maskesini düşürün.

Medyayla sosyal medyayla boş yere uğraşmayın… Ne diyor Cumhurbaşkanı ? Şimdi sahaya inme zamanı ! Sahaya çıkın, mahallenizdeki, yan mahalledeki, memleketinizdeki insanlara suçlamadan, sabırla ve şefkatle dokunun. İçimizdeki pislikleri temizlemedikçe, içimizdekileri düzeltmedikçe Allah’ın yaşantımızı düzeltmeyeceğini anlatın.  

Devleti milleti bu dinciden kurtarmadıkça, onun dümeni dışarıda dingili burada duran tekerini parçalamadıkça ve Cumhuriyet aklına tekrar kavuşmadıkça hiçbirimize huzur yok. 

O hala içimizde bir yerlerde !

ERDEN ÜÇÜNCÜOĞLU   

 
Paylaşmak Zenginliktir

Yorum yapın