AHLAKLI DEMOKRASİ

Günümüz çakma demokrasi anlayışına dair bir eleştiri yazasım vardı ama konu beni ister istemez bireye / ferde / insana itti. Öyle ya… Demokrasi umulduğu gibi birilerinin topluma paket içerisinde vaat ya da hediye edebileceği bir şey değildir. Toplumsal olmasının evvelinde bireysel bir talep ve kabulleniştir. Kişinin / bireyin kendinden başlayarak yaşadığı toplumla uzlaşı içerisinde ve kolektif olarak ahlaki özgürlük alanını tarifi ve talebidir. Başlayalım bakalım nereye kadar ineceğiz ? 

Her şeyi yapabilme özgürlüğünü erdemle sınırlayan insan ahlaklıdır ! 

Yani ahlak için erdem zorunlu ve ancak hep sorunludur. Çünkü erdem çağdan çağa, kültürden kültüre, inançtan inanca ve sonuçta insandan insana değişir. Yerde para bulan iki kişiden biri için sahibini aramak, diğeri için onu ilahi bir lütuf sayıp şükretmek erdemdir. Savaşarak bir yeri ele geçiren iki kişiden biri için cana, mala, ırza dokunmamak… Diğeri için bunları helal ganimet saymak erdemdir.

Diğer yandan bir kişinin etkileyici erdemli laflar etmesinin hiçbir önemi yoktur, önemli olan o erdemlere ne kadar uygun hareket ettiğidir. Çünkü erdemli olmak için erdemin bilinmesi değil mutlak uygulanması esastır. Öyleyse uzatmadan şu yukarıda kendimizce yaptığımız tanımı biraz daha netleştirelim…

Her şeyi yapabilme özgürlüğünü kendi erdemleriyle sınırlayan insan kendince ahlaklıdır !! 

Bildik Duyduk Bir Kavram – Töre !

Doğadaki birçok canlı türü gibi insan da ancak sürü / topluluk halinde yaşamını sürdürebilen bir canlı türü. Dolayısıyla, insanın topluluk oluşturup yaşamını sürdürebilmesi için…  Tüm bu kendince (!) erdemlerin birbirleriyle soy ve / veya inanç ve kültür bağları kuran topluluklar tarafından ortaklaştırılıp toplumsal hale getirilmesi ve kolektif şekilde kabul edilmesi gerekir. Tam da burada karşımıza bildik duyduk bir kavram çıkar… Töre ! Yani bir toplum içinde bireylerin uymak zorunda bulundukları, tarihsel süreçte ortaklaşa geliştirilmiş ve nesilden nesle aktarılan ahlaksal davranış biçim ve kuralları. Öyleyse şunu rahatlıkla yazabiliriz…

Her şeyi yapabilme özgürlüklerini töreyle sınırlayan toplumlar ahlaklıdır !

Bireysel erdemle töre arasındaki ilişki tavukla yumurta ilişkisine benzer. Töreyi doğuran bireysel erdem olsa da, erdem töre yoluyla bireye öğretilerek soydan soya aktarılır. Yani bireysel erdemler, töre aktarımı yoluyla elde edilen bir kazanımdır ve… Tıpkı erdemler gibi töreler de değişken olduğu için ahlaki bakımdan sorunludur ! Bir töreye göre tecavüze uğrayan bir kızı tecavüzcüsüyle evlendirmek, diğerine göre kızı kirlenmiş sayarak öldürmek, bir başkasına göre tecavüzcüyü öldürmek erdemdir. O zaman şu yukarıda kendimizce yaptığımız tanımı yine biraz netleştirelim…

Her şeyi yapabilme özgürlüklerini kendi töreleriyle sınırlayan toplumlar kendilerince ahlaklıdır !

Yukarıdaki örneklerin yanına sıralayabileceğimiz tüm kendince (!) erdemler ve bu erdemlerden oluşan kendince (!) töreler insandan insana, inançtan inanca ve sonuçta toplumdan topluma tehlikeli bir çatışma halindedir. Bu çatışma ikili insan / birey ilişkilerinden başlayarak topluluklar arasındaki farklılaşmanın, gruplaşmanın, kutuplaşmanın da temelini oluşturur. İkili insan ilişkisi ölçeği ya da kitlesel boyuttaki derin yarılmaların, kopuş ve ayrılıkların hatta kavga ve savaşların ana sebebini teşkil eder. İki insan ya da iki topluluk arasındaki kavgaların kışkırtma aracı haline gelir.  

Bildik Duyduk Bir Kavram Daha – Hukuk !

Günümüzde üniter devletler birçok farklı insan topluluklarını barındırıyor. Yani…  Bir harita üzerinde aynı vatandaşlık bağıyla birbirlerine bağlı olmasına rağmen, o devlet içerisinde farklı törelere bağlı çok sayıda topluluk yer alıyor. Ve bu kendince (!) törelerin herhangi biri ya da çok daha fazlası… Kendisiyle aynı harita üzerinde olmamasına rağmen aralarında geçmiş soy / inanç / kültür bağı olan farklı coğrafyalardaki topluluklarla birebir aynı olabiliyor. Bu sebeple günümüzde töreler devletlerin sınırlarıyla yani haritayla ifade edilemezler ve hiçbir ülke için yekpare oldukları söylenemez. Yani… Tek başına harita törelerin vatanı değildir ! 

Bir devlet içerisinde tüm bu kendince (!) törelerin birbirleriyle çatışmaması ve devletin bu çatışmalardan yıpranıp sonuçta parçalanmaması için karşımıza bildik duyduk bir kavram çıkar… Hukuk ! Yani farklı toplulukların ortak ülküyle kurdukları bir devletin içerisine kattıkları tüm fertlerin, farklı bireysel erdemlerin / farklı törelerin uymakla yükümlü oldukları ortak ahlaki ve yaşamsal kurallar. Öyleyse şunu yazabiliriz…

Her şeyi yapabilme özgürlüklerini hukukla sınırlayan devletler ahlaklıdır !

Gelgelelim… Bir devletin hukuku onu kuran ya da sonrasında yöneten kişinin erdemlerine ve o devletteki baskın töre anlayışına göre şekillenir. Dolayısıyla ister kültürel ister inanç kökenli olsun her devletin törelerin şekillendirdiği iç hukuku pekala birbirinden farklı olabilir. Bir devletin hukukunda hırsızlık yapmanın cezası el kesmek, diğerinde idam, bir diğerinde hapis olabilir. O zaman hukuk ahlak ilişkisi için yaptığımız bu tanımı da netleştirmek gerekir…    

Her şeyi yapabilme özgürlüklerini kendi hukuklarıyla sınırlayan devletler kendilerince ahlaklıdır !

Demokrasinin Doğum Anı !

İç hukukun vatanı haritadır ! O haritayla tanımlı coğrafyada yaşayan her bir ferdi, kendince erdemli yani ahlaklı olsun ya da olmasın, koşulsuz bağlar. Kişinin özgürlük alanı artık bireysel erdemleriyle, toplumsal töreleriyle değil devletin koyduğu kurallarla tarif edilir. 

Devleti yönetenler, kendi oluşturdukları iç hukukla kendi imtiyazlarını yani kendileri için her şeyi yapabilme özgürlük alanını belirlerler. O alan ne kadar genişletilirse o devletin kendince ahlakı evrensel kabul edilebilir ölçüler karşısında o kadar alçalır.

Devletin ve / veya devleti yönetenlerin imtiyazlarının başladığı yerde kişinin özgürlük alanı son bulur. Bu alanın baskılanarak daraltılması karşısında kişinin kendi insani erdemlerine tutunarak özgürlük tarifi ve talebinde bulunması demokrasinin doğuş noktasıdır ! 

Bu noktadan başlayan bireysel erdem taleplerinin, kolektif bilince erişerek toplumsal talep haline gelmesi için tek ihtiyaç örgütlenmedir. Yani aynı şeyi talep eden kendince erdemlerin uzlaşı içerisinde bir töre oluşturması veyahut varolan eski bir töreyi referans göstererek bir araya gelmesi gerekir. Bu yaslanılan töre iç hukuk karşısında ne kadar yaygın ve baskın hale gelirse devletin kendi imtiyaz alanını daraltmasında o kadar etkin olur. Ve… Bu yaslanılan töre, bireylerin kendi varoluş gerekçelerini tarif ettikleri ortak din ya da milliyetçilik gibi aynı dogmatik erdemlere ne kadar yakınsa örgütlenme hızı o kadar artar

İndiğimiz bu derinlikte… Demokrasinin aslında topluma vaat edilebilecek bir hediye paketi olmadığını, bunun ancak bireysel bir talep ve kabulleniş olduğunu, doğum anına giderek görmüş olduk sanırım. 

Yakın Tarihten Çarpıcı Bir Örnek – Başörtülü Bacım !

Buraya kadar olan kısmın belleklerde yer edebilmesi için yakın tarihimizde yaşanan büyük bir çatışmayı örnek olarak inceleyebiliriz; laiklik / başörtüsü !

Laiklik; yani din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasına dayalı yönetim biçimi, evrensel bir ilke olarak bizim devletimizin de iç hukukuna girmiş bir kavramdı. Devletin kurucu iradesi, aslında inanç kökenli farklı kendince (!) törelerin kamusal alanda birbirleriyle çatışmasını engellemek ve istismarı önlemek için bu prensibi bir iç hukuk kavramı olarak benimsemişti. 

Yani kurucu iradenin kendi iç hukukuyla kendisi için tarif ettiği “her şeyi yapabilme özgürlük alanı” herhangi bir dini inancın bu alana kendince (!) töreleriyle nüfuz etmemesini öngörürdü. Bu öngörü farklı dini inançların, hatta aynı dini inancın farklı tarikat kollarının, hatta aynı tarikat kolunun farklı cemaatlerinin devletin kendine ait özgürlük / imtiyaz alanından arındırılmasına ve dolayısıyla aralarındaki kendince (!) törelerin çatışmasını ve paylaşım kavgasını engellemeye dönüktü. 

Zaman içerisinde bu ilke, devleti yönetenler tarafından bağlamından uzaklaştırılarak bilinçli bir baskı unsuru haline getirildi. Kamusal alan olarak tarif edilen “devletin her şeyi yapabilme özgürlük alanı” genişletilip, inançsal kökenli töresi gereği başörtüsü takan bireyin en insani haklarından biri olan eğitim hakkını tehdit eden hatta alanı iyice daraltarak engelleyen bir noktaya evirildi. 

Bu noktada, bireysel erdemleri sebebiyle elinden alınan eğitim hakkını yani özgürlüğünü tarif ve talep eden birey için demokrasi doğdu. Varolan bir dini töreyi referans alan bu bireysel erdem talepleri kolaylıkla kolektif bilince ulaştı ve örgütlenerek toplumsal talep haline geldi. Yaslanılan bu töre iç hukuk karşısında çok daha yaygın ve baskın hale gelmesine rağmen devletin kendi imtiyaz alanında geri adım atılmadı

Ancak sonuçta… Ortaya çıkan ve örgütlü şekilde köpürtülen demokratik talebin büyüklüğü karşısında önce devlet yönetimi, daha sonra da iç hukuk değiştirildi. Yaygın töre iç hukuka galip geldi !

Yukarıda yazdık; töreler pekala bir kışkırtma aracı olarak kullanılabilir. Dolayısıyla bu durum kışkırtılmış, köpürtülmüş ya da başka amaçlara hizmet etmiş olabilir. Ancak, bir bireyin baskılanıp daraltılmış özgürlük alanını erdemlerine tutunarak geri talep etmesinin sonucunda yaşanılan müthiş demokrasi öyküsünü değiştirmez

Peki… bir soruyla burada bırakalım. Demokrasi her zaman en doğru sonucu verir mi ?

Salt başörtüsü nedeniyle engellenen eğitim hakkının geri kazanımı noktasından bakarsak, elbette evet ! Ancak bu mücadelenin başını çekerek değişimine sebep olduğu iç hukuk zaviyesinden bakarsak, kesinlikle hayır

Şimdi iç hukukta sadece göstermelik olarak varolan laiklik ilkesinin boşalttığı alan, siyasi dengeleri bütünüyle etkileyen ve devlet yönetimine şekil veren mezhep, tarikat, cemaat törelerinin çatışma yeri haline geldi. Bu yapının imtiyazlarının genişlediği alanda diğerlerinin özgürlük alanı oldukça daraldı

Cemaatlere endeksli siyasi yapıda denge kurma çabası, devletin, devleti yönetenlerin ve onlara yakın duranların kendince (!) erdemleriyle / erdemsizlikleriyle doğru orantılı ve tanımsız genişlikte (!) bir özgürlük alanı oluşturarak devletin kendince (!) ahlakını ortaya koyuyor

Ve her birimiz gibi bu yapının içerisinde benim demokrasi kahramanı başörtülü bacım da yaşıyor… 

Bakalım kazandığıyla yetinecek mi yoksa ahlakı tanımlayan diğer erdemlerine de sahip çıkacak mı ?

(Bir sonraki yazıda… Ahlaklı devlet / değişen erdem ve töreler / döneklik nedir ?)

ERDEN ÜÇÜNCÜOĞLU   

 
Paylaşmak Zenginliktir

Yorum yapın