Seni okurken gözümden yaşlar, yüreğimden bunlar döküldü Şerife Bacı. Aziz hatıran önünde minnetle eğiliyorum, ruhun şadolsun…
Elif…
Yıllar önce donup
ölmesi gereken yerde duruyordu…
Ve yeni kesen yağmurda yunup
çiğ vurmuş
beyaz bir çiçek gibi açan
o mezar taşını arıyordu…
*
Yıl 21
Kağnı yükü cephane,
bir yorgan ve Elif bebekti…
Kastamonu yolu acımasız,
kar zalim
ve kış amansız sertti…
Kuvvet yaradandan !
Karatosun tökezleyecek,
Şerife çekecek
ama muhakkak
istiklali kazanacak cephane
İnebolu’dan Kastamonu’ya gidecekti…
Ölmeye ne hacet
canım Karatosun,
gel gözünü öpeyim
bak yolumuz daha çok uzun…
*
21 kışı
Kağnı yükü ümit,
çare ve bebekti…
Düşmana katılmış tipiye
göğüs gererken Şerife
erkekten er, yiğit ve mertti…
Karatosun tökezleyecek
Şerife itecek
Ama bu vatan !
Şu kağnıdaki bebenin istiklali için
inatla düşmana direnecekti !
Çökmeye ne hacet
bahtım Karatosun,
gel ağzını öpeyim
bak yolumuz daha çok uzun…
*
21 kara kışı
Kağnı yükü yetim hakkı,
istikbal ve bebekti…
Karatosun bir daha tökezledi
Şerife yüklendi
Ne çare !
Mangal gibi olsa da yüreği
henüz yirmibirindeydi bilekleri…
Şerifenin umutları gibi
Aniden çöktü yere Karatosun
ölümüne kızar gibi
Şerifeden utanır gibi
iki koca burun deliğinden
öfkeyle üfledi son nefesini…
*
21 kışı akşam vakti
Kağnı yükü vatan emaneti,
bir yorgan ve bebek…
Tipi mavzer mermisi gibi
cephaneyi ıslatmamak gerek…
Bebenin üstünden çekip yorganı
serdi emanetin üzerine…
Ama donup ölmesin,
Elif’i sarıp ısıtmak gerek…
Kendini yorgan yapıp
kapandı bebenin üzerine…
Son kez emzirip ölüme yattı
ve yirmibirinde memeleri
bebesinin ağzındaydı
*
Kış 21 yılı gece vakti
Kağnı yükü
emanetleriyle Şerife…
Soğuk ölüm usulca
ve uykuyla yaklaşıyordu…
Baktı
bebesi altında uyuyordu…
İhtimal ki
karnı tok sırtı pek,
özgür ve güzel günlerin
düşünü görüyordu
Oysa isterdi kendi büyütsün…
tarhanayı suda ezmeyi,
ekmek yoğurup
yoğurdu süzmeyi,
namerde boyun eğmektense
mertçe toprağa düşmeyi
hep kendi öğretsin !
Uyku bastı
Anasını görüyordu
Ana diye mırıldandı
Anası yoktu !
*
Elif…
Bilmem kaç yıl önce donup
ölmesi gereken yerde duruyordu…
Ve yeni kesen yağmurda yunup
çiğ vurmuş
beyaz bir çiçek gibi açan
o mezar taşını arıyordu…
Ana diye mırıldandı
Ama…
Anası yoktu !
Eğilip gül kokan toprağa
yanağını koydu…
ERDEN ÜÇÜNCÜOĞLU