ŞAMPİYON KSK ANKARA’DA !

Sporun, siyasetin emrinde olduğunun en büyük göstergesidir…

Kupayı kaldıran vakit kaybetmeden hemen Ankara’nın yolunu tutar… Kupayı da kucaklayıp en büyük büyüklerimizi teker teker ziyaret ederler makamlarında… Ziyaret edilen en büyük Türk büyüklerinin boyunlarına takımın atkısı geçirilir… Sanki o takımın en vefalı en cefakar taraftarıymış gibi… O atkılar da ne kadar sakil ne kadar iğreti durur, hiç birine de yakışmaz… At kuyruğuna kelebek misali…

Giderken bir de ziyaret edilecek Türk büyüğünün adına takım forması yaptırılır muhakkak… Gelenektir, “bak biz seni esasında nerelere layık gördük” gibisinden… Hani, sen esasında bu takımın bir oyuncusu, ayrılmaz bir parçasısın, sensiz hayatta olmaz… Senin haberin yok ama sen hep kalbimizdeydin bu kupayı alırken… Yalanın en kuyruklusudur !

Sonra bir takım ritüellerden sonra, kucaklanıp götürülen kupa orta yere konulup fotoğraf çektirilir… Herkes, o an yaptığının esasında bayat bir numara olduğunu bilmekte ama sanki çok büyük bir onur yaşıyormuş gibi bir ifade takınmaya çalışmaktadır… Hayatınızda bir fotoğrafta göreceğiniz en salak surat ifadeleridir !

Sporun siyasetin emrinde olduğunu apaçık gösteren bu sahtekar biat töreninin esas amacı farklıdır…

Bir amaç üç beş kerttirip kopartabilmektir… Olsa iyi olur ama öyle illa ki nakit para olması gerekmiyor… Devlet bütçesinden karşılanabilecek her hangi bir şey, bir kertik, bir kıymık, bir taviz, vergi kıyağı, devlet bankasından kredi, kulüp malı olan bir araziye AVM izni, tümü emri kulu haline gelmiş federasyonlardan küçük bir kıyak vs, vs… Artık Allah ne verdiyse ! Diğerlerine tanınmayan ve kopartılıp yenilebilecek her hangi bir “hak” olabilir… Eh ne de olsa dengine getirince yemeyen yok ! Fırsat ayağa gelmiş…

Kabul eden makam bakımından amaç farklıdır… O’nun için taraftara verilen mesaj önemlidir… “bilmem kimi tebrik ediyorum, göğsümüzü kabarttılar, bu kupayı alan oyuncular başta olmak üzere sayın başkanı veeee…” diye sürüp giden bildik, beylik, yalama konuşmaların alt yazısı şudur “ey taraftar bak sen bunları adam sanıyorsun ama esas ben olmasam var ya sen bu kupayı rüyanda göremezsin bir daha”…

Bir de ziyarete giden şahıslar için çok önemlidir o ölümsüz an… Muhtar olmadıkları için normal şartlarda kapısının önünden geçemeyecekleri binalarda özel ihtimam görüp adam yerine konulurlar iki dakikalığına da olsa… Suratlarındaki ablak gülümsemenin yansıdığı o fotoğrafı hayatlarının en müstesna anısı olarak saklayacaklardır… Ta ki o makamın sahibi orayı terk edene kadar… Sonra o fotoğraflar önce çekmeceye kaldırılır, daha sonra da…

Bu bildik sahte oyun her kupadan sonra yaşanır… İçimiz bulandı artık… Tuttuğumuz takım kupa alacak diye midemiz ağzımıza geliyor… Bu kadar gözümüze sokmayın da biz de hala maç seyrediyormuş sanıp kendimizi avutalım…

Alın kupayı gidin Anıtkabir’e… ATA’ya selam durun “senin sayende aldık bu Türkiye Cumhuriyeti kupasını” deyin… İki damla göz yaşı dökmeseniz de en azından minnet duygunuzu ifade edin… Gönüllere taht kurun, dönün evinize…

Ama olmaz ! Çünkü ATA ne demişti “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda AHLAKLI olanını severim”…

Zeka desen “kurnazlıkla” aynı şey değil, çeviklik desen “döneklikle” aynı değil !

AHLAK desen “spora siyasetin çanağını yalatmakla” alakası yok !

O zaman yapılacak tek şey kaldı…

ATA’ya hiç görünmemek !

Umarım şanlı KSK bizi yanıltmaz !

ERDEN ÜÇÜNCÜOĞLU

 
Paylaşmak Zenginliktir

Yorum yapın