IT THE FUCK

 

Uyduruk İngilizce “term”leri konuşma aralarına “insert” edince böyle daha “cool” oluyor. Yoksa başlığın kötü bir manası yok, alt yazı lisanıyla çevirince “o kahrolası şey” ya da “o lanet olası şey” falan demek aslında.

Eskiden koalisyonlar vardı… Herkes bileğinin hakkıyla önce seçime girerdi. Kazanan kazanır elenen elenirdi. Sonra kazananlardan birisi eğer tek başına iktidar olamıyorsa, diğerleriyle bir dayanışma arayışına girer bir ya da bir kaçıyla koalisyon kurardı. Koalisyona her giren parti kendi programı, ilkeleri, seçmen talepleri ve verdikleri vaatlere göre neleri kabul edip neleri kabul edemeyeceğini ortaya koyardı. Katılaşmış tutumlar ve kutuplaşmış topluluklar yumuşardı… Keskin köşeler ve sivrilikler törpülenirdi. Sol – sağ, Türk – Kürt, Sünni – Alevi yarılması kolay kolay sağlanamazdı !

Koalisyonlar bir denge sistemiydi. Her siyasi görüşün öyle ya da böyle tatmin edilebilmesi gerekirdi. Siyasi görüşünüze göre ayırımcılığa tabi tutulma olasılığınız çok düşüktü. Nitekim tüm siyasiler bir gün koltuğu diğerlerine devredeceklerini bilirler ve karşı görüş sahiplerini güçleri karşısında ezmezlerdi. Devlet imkanları tam olarak hakkaniyetli olmasa da yine nispeten herkese eşit oranda açıktı. Bir “dayı” lazım olduğu zaman o dayının illa ki o partiden, o tarikattan, o cemaatten olması gerekmezdi. Her dayı… Köprüyü geçene kadar öyle ya da böyle işe yarardı.

Elbet o sistemin de zaafları vardı… Misal, çabuk dağılabilir bir yapıydı. Taraflardan birinin fişi çekip aniden seçim sandığını ortaya koyması olasıydı. Bu da genellikle kişisel ihtiraslarla olurdu, ülke meseleleriyle çok alakası olmazdı. Ancak bu şımarıklığı yapan sonucuna da razı olmak zorundaydı. Halk ilk seçimde mutlak cevabını verir, onu ya meclis dışına atar ya da mum gibi eritirdi.

Bundan en son nasibini alan Devlet Bahçeliydi… Hala çoğu kimse tarafından ne olduğu tam olarak anlaşılamayan ve sırları henüz aydınlanmamış bir şekilde koalisyonu dağıttı ve erken seçime gidildi. Sonuç… Dağıttığı diğer ortaklarıyla birlikte kendisi de meclis dışı kaldı ve oyuna tekrar girmesi için bir seçim dönemi bekledi ! Döndüğünde… Tuhaf bir şekilde diğer ortaklar tümüyle sistemden silinmiş ama kendisi yine küllerinden var edilmişti.

Döndükten sonra… Yani o zaman meclise tekrar döndükten sonra, yıllar boyu kurum olarak AKP’ye kişi olarak Erdoğan’a en sert şekilde karşı çıktı. Hatta galiz ifadeler kullanmaktan hiç sakınmadı. Hafızalar zayıf olsa da arşivler bunlarla dolu. Tüm siyasi varlık sebebini Erdoğan zıtlığı üzerine konumlandırdı. Erdoğan’a saldırdıkça aslında zımnen onu desteklemiş oldu, vurdukça onun oylarını arttırdı. Zahiren öyle davransa da aslında perde arkasında hep Erdoğan’a destek oldu, meclis çalışmalarında hiç ayağına dolanmadı hep yol açtı.

Türkiye’nin yaşadığı ve koalisyon ihtimalinin belirdiği en son seçim olan Haziran seçimlerinde kollarını kilitleyip kenarda durdu. Hiç kimseyle koalisyona girmeyeceğini açıkladı. AKP’nin “istikşafi” görüşme ayağıyla CHP’yi maymun etmesini keyifle seyretti ve seçimin yenilenmesinin yolunu açtı. Sonrası… Malumunuz kısa tarih bize ülkede önce “başkanlık sistemini” sonra da beraberinde “ittifak” dönemini getirdi. Her ikisinin de mucidi Bahçeliydi ! Erdoğan’a rüyasında görse bu kadarını hayra yoramayacağı imkanlar sundu, halen sunmakta ve bir süre daha sunacak. Sonrası… Tahminleri ayrıca yazarız.

Bahçelinin bu kafa açan dönüşümünden sonra MHP kendi içinden İYİ Partiyi yavruladı. Prematüre bir doğumdan olan bu çocuğun yaşayıp yaşamayacağı, büyüyüp büyümeyeceği, serpilip serpilmeyeceği şimdilik meçhul. Ancak şu kadarını söyleyebiliriz, her ikisi de küsurat partisi olan bu iki yapının oy oranları “ittifak” sistemiyle gizlenip örtülüyor. Biri AKP’nin diğeri CHP’nin içerisine gömülüp gerçek cesametlerinin anlaşılması perdeleniyor. Demek ki Türkiye siyasi sistemini dizayn eden el ya da eller bir gün gerekeceğini düşünerek bunların varlığını talep ediyor. AKP ile CHP’de kendi içlerinde sanki bunlardan gelecek küsuratlara bağımlı olarak kurgulanıyor.

Sonuçta hiç kimsenin gerçek gücünün belli olmadığı, örtülü, perdeli, her türlü yoruma açık ve her isteyenin istediği şekli verebildiği bir sistem bulduk kucağımızda. Bu sistemin önümüze koyacağı her sonuç istendiği şekilde yorumlanır. Halkın iradesinin nereye yansıdığı belli olmayan bir kör dövüşüdür bunun sonucu. Bu sistemin ürettiği sonuçlardan hiçbir parti siyasi program oluşturamaz ve sürekli birilerine dayanma gereği duyar. Siyasi dönüşümlerin artık hiçbir şekilde mümkün olmadığı ve genel başkanlar sultasının artık ömür boyu taahhüt altında tutulduğu yapılar oluşur.

Bu sistem birbirlerine taş atmaktan başka politika üretemeyen siyasi partilerin artık siyaseti tümüyle içe çökertmelerinin kurgusudur. Halk iradesinin tümüyle yok oluşudur. Gittikçe derinleşecek olan kutuplaşmanın ve toplumsal yarılmanın bir başka evresidir.

Bu sebeple halkın bir an önce tercihini yapması gerekir… Ya bir an önce “it the fuck” ya da “….. it” !

ERDEN ÜÇÜNCÜOĞLU

 
Paylaşmak Zenginliktir

Yorum yapın