TÜRKİYE’DE YENİ DÖNEM 3 – MHP PENCERESİNDEN !

 

31 Mart seçim sonuçlarının Türkiye’de yepyeni bir dönemin başlangıcı olduğu ne kadar somut bir tespitse… Bu döneme yön verecek olası “erken seçim” ihtimalini elinde tutan tek partinin de MHP olacağı o kadar açık ve nettir !

Biliyoruz ki; MHP’nin ne Alparslan Türkeş döneminde ne de Bahçeli döneminde hiçbir zaman geniş halk kitlelerinin oyuna talip olmak gibi bir siyasi amacı olmamıştır. Yok olma korkusunu, varlığını sürekli ispatla bastırma amacına yaslayan dogmatik kalıplara hapsettiği klasik ve kemikleşmiş bir seçmen yapısı elde etmek… Ve bir takım “iç ve dış düşmanların” varlığına dayanan bu korkuyu sürekli körükleyerek seçmeni elde tutmaya çalışmak, MHP’nin tek siyasi argümanıdır. Son seçimde içine eklemlendiği Erdoğan’dan eritip Bahçeli’ye kazandıran “beka” söylemi de yıllardır süregelen bu siyasi tarzın en son örneğidir.

Bu özelliği itibarıyla MHP aslen hiçbir zaman iktidar namzeti değildir, tek başına iktidar için hiçbir zaman bir alternatif olarak algılanmaz ve oyun tahtasında kendisini hiçbir zaman bu şekilde konumlandırmaz. Asıl amaç kantarın küçük topuzu olmaktır ! Bilirsiniz, kantarın büyük topuzu ne kadar dengeli bir noktaya getirilse de… Asıl tam dengeyi kuran küçük topuzdur ! Bu özelliği onu büyük topuza nazaran çoğu zaman daha değerli kılar.

MHP’nin bu belirgin siyaset yapma tarzı onu en başından beri bir iktidar heveslisi görünümünden uzak tutup bir “devlet partisi olma” amacına yönlendirir. Yani gerektiğinde siyasi dengeyi sağlama karşılığında devlet içerisinde kadro sahibi olma amacı ! Yakın siyasi tarihimize baktığımızda iktidarda olmamasına rağmen MHP’nin bu ana amacına büyük ölçüde hep ulaştığını görürüz. Ancak bir ara dönem hariç ! FETÖ’cülerin devlet içerisinde aşırı kadrolaştığı ve her istediklerini yapmakta olağanüstü bir özgürlük alanı buldukları 2002 yılı ile malum 17 / 25 Aralık arası AKP dönemi. Çünkü bu dönemde FETÖ kadrolaşması büyük ölçüde devletteki MHP kadrolarının tasfiyesi ile gerçekleştirilmiştir.

Bahçeli’nin hepimizce malum olan ve hiç kimse tarafından sebebi tam olarak ispatlanamayan siyasi dönüşünün ve bir anda koşulsuz olarak Erdoğan’a yaslanmasının miladı 15 Temmuz olarak görülür. Toplumun büyük çoğunluğunun “döneklik” olarak yaftaladığı bu siyasi manevrayı, bazı delilenemeyen ahlak dışı iddialarla açıklamak yerine, Bahçeli’nin kaybettiği kadroları kısa yoldan tekrar kazanabilmek için gördüğü bir fırsat olarak ta okuyabiliriz. Bu şekilde baktığımızda, bir anda Erdoğan’a yaslanan “küçük topuz” MHP’nin yine kuruluş amacına uygun olarak devlet içerisinde yeniden kadrolaşmaya ve kaybettiği kaleleri tekrar kazanmaya başladığı açıktır.

Tabi topluma açıklanması mümkün olmayan bu dönekliğin seçmen nazarında siyasi bir intiharla neticelenecek olması çok muhtemeldi. Göze alınması gereken parti içi muhalefet hareketinin saf dışı bırakılması Erdoğan’ın desteğiyle çok sorun teşkil etmiyordu ancak… Davayı satma anlamına gelecek ölçüdeki bu dramatik manevranın seçmende yaratacağı travma sonucunda ortaya çıkacak ciddi oy kaybı ve erimenin bir yerde olabildiğince soğurulması ve kaçan oyların bir adreste kontrol edilip depolanması gerekiyordu. Bildiniz… İyi Parti !

Erdoğan ve Bahçeli’ye son derece tepkili MHP seçmeninin, dağılmadan muhafaza edilebileceği ve ileride şartlar değiştiğinde tekrar kazanılabileceği bu “deponun” hayatiyetini devam ettirebilmesi için de… Kendisine gerekli yaşam şartlarını sağlayacak muhalif (!) bir yerde muhafaza edilmesi gerekiyordu. Bildiniz… Yeni CHP !

Şimdi şunu sormak gerekiyor; icat edilen ittifak sistemiyle AKP’nin içine gömülen MHP’nin ve CHP’nin içine gömülen İyi Partinin gerçek ve net oy oranlarının bilinmesi mümkün müdür ? Matematiksel olarak hayır ! Ama bildiğimiz bir şey var; gerçek oy oranları ittifak ile perdelenen her iki parti – MHP ve İyi Parti – gerçek cesametlerinden çok daha büyük görünmekte ve kendilerine yaşam alanı oluşturan AKP ve CHP seçmenlerine olduklarından daha büyük ve önemli olarak algılatılmaktadır !

Şimdi buradan sonrasını nasıl öngöreceğiz ?

Geçmiş tecrübeler ışığında görünen güncel gerçeklerden yola çıkacak olursak… Yaşanmakta olan ve önü alınamayan ekonomik çöküş bize, dış politika dünyasında iki büyük blok arasında yalpalayan ve kendi eliyle bozduğu dengeyi bir türlü yeniden sağlayamayan Erdoğan’ın büyük ihtimalle gözden çıkarılabileceğini gösteriyor. Denklemin bilinmeyeni; yerine kimin ve hangi yapının öngörüldüğüdür.

Denklemin bilinenleri ise; dengeyi aniden bozup erken seçimi tetikleyecek mekanizmanın geçmişte de olduğu gibi MHP’nin küçük bir hareketiyle hemen başlayabileceği ve… MHP’yi yeniden sert söylemlerle Erdoğan karşıtlığı eksenine oturtacak bu yeni dengesizliğin, İyi Parti’de geçici süreyle depolanmış olan oyları ve bir kısım kadroları büyük ölçüde MHP’ye geri döndüreceğidir.

Yani hem mevcut durumda Erdoğan’a sağladığı siyasi çıkar neticesinde bulduğu ve bulacağı kadrolaşma imkanlarıyla, hem de Erdoğan’la zıtlaşıp tetikleyeceği olası erken seçim ve sonrasında elde edebileceği siyasi güç ile MHP, bu dönemin en kazançlı ve en önemli partisidir. MHP, her iki senaryonun da kazananı ve “küçük topuz” olarak sistemin dengesini değiştirebilecek tek unsurudur.

Peki… Zaten mevcut durumda davulu Erdoğan’ın kucağına koyup, tokmağı eline almış ve siyasi hayatının belki de en rahat ve en bereketli günlerini yaşayan Bahçeli neden böyle bir şey yapsın, niçin bir anda çarşıyı karıştırsın ?

Bunun cevabını Bahçeli’nin komplo teorisyenlerinin iddialarındaki gizli kimliğinde, kriptolu şifrelerinde, bir yerlerden talimatla hareket etmesinde, aslında MHP’nin içerisine sızdırılmış bir ajan olmasında mı aramalıyız ? Yakın tarihsel süreçteki tüm hamle ve manevraları komplo teorisyenlerinin Bahçeli ile ilgili bu iddialarını neredeyse ispatlar nitelikte olsa da… Delillenmemiş bu iddialar yerine biz daha ahlaki yaklaşımlarla bakabilmeliyiz; bu bakımdan pimi çekmek için Bahçeli’nin görünen gerekçesi çok muhtemeldir ki “ekonomi” olacaktır. Yani önü alınamayan ağır ekonomik koşulların kendisine de yükleyeceği siyasi sorumluluktan kaçış bahanesi Bahçeli için çok somut bir gerekçe olacaktır.

Gerekli şartlar oluştuğunda (!) Bahçeli’nin ağzından duyabileceğimiz ve havayı tokatlayarak ülkenin gündemine bomba gibi bırakacağı açıklama muhtemelen şudur “verdiğimiz koşulsuz desteğe rağmen ikönömik koşulların taşınamaz hale gelmesi ve bu koşulların ülkeyi beka sorunuyla karşı karşıya getirme ihtimalinin belirmiş olması ülkenin bir erken seçime gitmesini mecbur kılmaktadır” ! Bahçeli tarafından pimin çekilmesi bu kadar basittir !

Peki oluşması gereken şartlar ve bunun zamanı nedir ?

Bahçeli’nin bu pimi çekebilmesi için iki şeyin oluşması gerekir… Birincisi yukarıda yazdığım belirsizliğin ortadan kalkması; yani Erdoğan’ın olası gözden çıkarılma senaryosunda onun yerine kimin, AKP yerine de hangi sistemin geçeceğinin belirlenmesi gerekir. Bunu öngörebilmek için dünyada Türkiye’yi yakından etkileyecek şartların nasıl gelişeceğini ve buna bağlı olarak içerideki gelişmelerin nasıl seyredeceğini izlememiz gerekiyor. Ancak benim tahminim; bu kişi ve oluşumun AKP’nin ifrazatlarından oluşan siyasi çöplükten çıkmasının çok güç göründüğüdür.

Oluşması gereken ikinci şart ise ekonomik çöküşün son bulup tam da dip yaptığı yerden yeni bir toparlanma evresinin başına geçilmesidir. Zira Bahçeli’nin pimi çekeceği ekonomik çöküşten yeni bir siyasi başarı hikayesi oluşturabilmesi için koşulların düzelme trendine girdiğinin işaretlerini alması gerekir. Yani aynen 2002 döneminde dağıtıp AKP’ye iktidar yolu açtığı koalisyonun, aslında tam da ekonomiyi düzlüğe çıkarma evresine geçirmesi gibi.

Yaşayıp göreceğiz ! Havada şimdiden burnumuza gelen bir pus kokusu var ve biliyoruz ki…

Kurt, puslu havayı sever !

ERDEN ÜÇÜNCÜOĞLU

 
Paylaşmak Zenginliktir

Yorum yapın