VİCDAN ERDEMİ DOĞURACAK !

Devlet, bütün kuralları ve imkanlarıyla insanlardan korumak zorunda olmasına rağmen… Vicdan sahibi insanlar, tüm insani değerleri devletlerden korumaya çalışıyor !

Sadece bizde değil, dünyanın bir çok yerinde insanlar ne hazindir ki… İnsanı, doğayı, çocuğu, kadını; geçmiş kazanımları, birikimleri ve ortak mirası; tarihi, kültürü; yaşam, eğitim, mülkiyet ve teşebbüs haklarını; özgürlüklerini kendi devletlerinden koruma çabasındalar. Ne var ki devletler, devlet olmanın kendilerine tanıdığı meşru müdahale hakkıyla (!) bu çabaları kolaylıkla engelleyebiliyor. Dahası… Bu kolektif dirençlerin sürdürülmemesi için ibretlik cezalar verebiliyorlar.

Sebep… Hepimizce bilinen “ideal devlet” tanımının artık evrim geçirmiş olmasıdır. Yönetim şekli her ne olursa olsun, günümüz devletlerinin başındaki hükümetlerin büyük çoğunluğu iş başına gelebilmek ve iş başında kalabilmek için birilerine ağır tavizler vermek zorundalar. Dünyanın neresinde olursa olsun; kaynağı en ucuz maliyetle ele geçirmek ve / veya pazara en karlı şekilde nüfuz etmek amacındaki emperyal sermaye ile ya direkt olarak ya da onların lobileri ve uzantıları aracılığıyla ilişki kurmak ve bu ilişkileri tavizlerle yönetmek durumundalar.

Aslında yeni sömürgecilik / ticaret sömürgeciliği dönemi başlarından itibaren devletleri yozlaştırmaya başlayan ve halktan gizlenen bu ilişkiler ağı… Neoliberal küresel çağa girişimizle birlikte toplumsal ikna metotları kullanılarak meşruiyet kazandı ve büyük ölçüde halka görünür kılındı. Bu dönemde olağan üstü gelişim gösteren “halkla ilişkiler” metodolojisinin büyük silahı medya tarafından kullanılan “dünya artık kürselleşti – hiçbir şey eskisi gibi değil – artık global bir dünyada yaşıyoruz” tezleriyle bu ilişkiler toplumlar tarafından, bırakın yadırganıp eleştirilmeyi aksine, neredeyse desteklenir oldu. Artık toplum nazarında en güçlü hükümet, dünya devleriyle samimi ilişki kurabilen hükümet oldu !

Toplumun büyük kısmı tarafından desteklenen, diğer kısım tarafından da en azından “sineye çekilebilir” derecede kabul gören bu ilişkiler ağı aslında kölelik sisteminin de bir başka evreye geçişinin kanıtıdır. Neoliberalizm,

Devamını oku…VİCDAN ERDEMİ DOĞURACAK !

 
Paylaşmak Zenginliktir

ANDIMIZ, TÜRKÇE EZAN, FESLİ KADİR VB…

 

Geçenlerde Beşiktaşlı bir arkadaşımla sohbet ediyoruz “böyle giderse şampiyon olmamız çok zor” dedi. Ben de “çok önemli mi ?” diye sordum, “elbette futbolun başka ne hedefi olabilir ki ?” diye cevapladı. Ona göre her hafta oynanan oyunun öyle ya da böyle mutlak galibiyet getirmesi ve sonuçta kupayı kaldıran tarafın hep kendileri olması gerek ! Oyunun bundan başka hiçbir zevki yok !

Devamını oku…ANDIMIZ, TÜRKÇE EZAN, FESLİ KADİR VB…

 
Paylaşmak Zenginliktir

BİZ BOYLE KOMUTANLARLA VURUŞTUK UŞAĞUM !

 

O vakit babacığım henüz 10 yaşında bile olmadığına göre sene en fazla 1947 – 48 olsa gerek… Yaylada olduklarına göre de muhakkak “ot göçünden” yani Mayıs ayından sonrası.

Gümüşhane’nin güzelim Torul yaylalarından birisi… Babam ve üç dört arkadaşı ellerinde kişi başı üç beş mermi ve bir tüfekle yaylada atış talimi yaparlar. Otuz kırk metre öteye diktikleri bir konserve kutusunu vurmaya çalışırlarken arkalarından bir ses gelir “uşuğum oyle atılmaz” ! Dönüp bakarlar yaşlı bir amca… Tabakasını çıkarıp bir sigara sarar ve gidip konserve kutusunun yanına diker. Ellerindeki tüfeği alıp tek atışta sigarayı vurur. Sonra bunlara tüfeği nasıl tutacaklarını, nasıl nefes alıp nasıl nişan alacaklarını, nasıl atacaklarını öğretir…

Bizimkiler amcaya hayran sorarlar “amca tek mermiyle nasıl vurdun sigarayı, nereden öğrendin bunları” ? Amca gömleğinin düğmelerini açıp yenini sıyırır, mermi izlerinden harita gibi olmuş vücudunu gösterip “ha bunlar Hicaz’dan, bu Çanakkale’den, bunlar da İnönü ve Sakarya’dan…” ! Sonra “torunum” der… “hau tek fişek çok mühimdur, onu boşa atarsan gelur seni boyle vurur” !

Hiçbir şey kolay olmamıştı ! Amca tek atışta vurmayı vurularak öğrenmişti. O anlatır bizimkiler hayran hayran dinlerler…

Sakarya savaşı ! Mustafa Kemal Paşa emir vermiştir, ordular Sakarya’nın doğusuna çekilecektir. Asker bir yandan savaşın yılgınlığını, bir yandan geri çekilmenin moralsizliğini yaşamakta bir yandan da açlık ve susuzlukla baş etmeye çalışmaktadır… “acluğa zati aluşuğuz uşağum ama susuzluk fena” diye devam eder amca. Bir su kuyusuna rastlarlar, herkeste inanılmaz bir sevinç oluşur ama… Komutanlar suyun içilmesine izin vermezler ! Asker öfkelenir… Derken bir haber yayılır “paşa geliyormuş, paşa” ! Gelen İsmet Paşa’dır… Kuyunun başına gelir ve emir erine verdiği matarasını aşağı sallatıp su doldurtur. Bizim amca dahil bunu gören tüm askerler “su bitmesin diye komutanlar bize içirmedi, kuyuyu paşaya ve kendilerine sakladılar” diye homurdanır.

Şimdi burada duralım… Kareyi tam burada dondurduğunuzda İsmet İnönü askerini susuz bırakan, dahası askeri susuzluktan kırılırken kendisi onların gözüne bakarak doya doya, kana kana paşalar gibi (!) su içen alçak mı alçak, hain mi hain bir adamdır ! İşte yalan tarih böyle kurgulanır, gerçekler

Devamını oku…BİZ BOYLE KOMUTANLARLA VURUŞTUK UŞAĞUM !

 
Paylaşmak Zenginliktir