BAHÇELİ’DEN “FİŞLEME” UYARISI !

Bahçeli’nin kafası karışmış yine “dün akşamdan beri kafamı meşgul eden bir konu var” diyor. Ve ekliyor…

“15 Temmuz darbesinin siyasi ayağı hep tartışıldı. Siyasi ayak üzerinde kesin bir sonuçtan bahsedilemez duruma geldi. Demek ki FETÖ darbe hareketinde bir siyasi ayak var”

Şu keskin zekaya, şu politik öngörü kabiliyetine ve şu siyasi analiz yeteneğine bakar mısınız lütfen ? Hiç birimizin göremediğini nasıl da görüp FETÖ darbe hareketinde siyasi bir ayak olduğunu teşhis ve tespit edebilmiş ! Akşam kafasını kurcalayan bu sorunun cevabını… Bir filozof gibi sabahlara kadar düşünerek nasıl da bulmuş. Kıskanmamak elde değil !

Yedik mi ? Bazılarımız çıkarları gereği yemiş gibi görünse de aslında hiçbirimiz yemedik ! Çünkü Bahçeli’nin sabaha kadar düşünüp tasarladığı şey herkesçe bilinen malumun ilanı değil, sabah olduğunda “fişlenme korkusunu” kamuoyuna nasıl salacağıdır. Okuyalım laflarının devamını…

Devamını oku…BAHÇELİ’DEN “FİŞLEME” UYARISI !

 
Paylaşmak Zenginliktir

SEÇİMİ KİM KAZANIR ?

Her seçimin en çok sorulan sorusudur… Kim kazanır ?

Kazananı ayağı yere basacak bir şekilde kestirebilmek için “nasıl kazanır” sorusunun cevabını bulmak gerekir. Aksi takdirde tahmininiz duygusal bir niyetten öteye gitmez !

Şu lafları çok duyarsınız… Ekonomi bozuldu, halk artık uyandı, bunların gerçek niyetini herkes anladı, dış politika çöktü, tıkandılar, dağıldılar vs ! Genellikle seçim öncesi ortaya çıkan bu klasik söylemler sonucu değiştirmeye pek yetmez. Hiç merak etinizi mi acaba neden ?

Gelin o zaman “kim kazanır” sorusunun cevabını birlikte bulalım. Hem de… Elinizde sadece bu seçimde değil bundan sonrakilerde de doğru tahmin yapacak iyi bir rehber olsun.

Emek verilmiş akademik bilginin gücünü reddetmem, kitaba da yazarına da saygım sonsuzdur. Ancak… İki kere ikinin tesadüfen bile hiçbir zaman dört etmediği tek saha olan siyaseti sadece kitaplardan öğrenemezsiniz. Ben de sizler gibi hatırı sayılır miktarda kitap makale ve saire kurcalamış olmama rağmen… Siyasete dair sokaklarda, meydanlarda ve özellikle Anadolu yollarında öğrendiklerimin ve bunlara dair süre gelen izlenimlerimin bana çok daha fazlasını kattığını düşünüyorum. Bu yazı akademik bir çalışma olmasa da… Siyaset sosyolojisi ve seçmen davranışları üzerine çalışan emektarlara “halk dilinde” ve pratik düzeyde bir katkı olsun aynı zamanda.

Buyurun… Hem kendi yerinizi bulun hem de ait olduğunuz çevreyi ve ülkenizi analiz edin bakalım “kim kazanacak” ?

LİDER TARAFTARLARI

Tek belirgin ve ortak özellikleri güce tapmaktır. Lider üzerinde oluşan güç imajı onlar için karşı konulamaz bir cazibe yaratır ve liderin sergilediği her tavırdan müthiş haz duyarlar. Liderle kurdukları kimlik özdeşleşmesiyle çoğu onun gibi giyinir, onun gibi yürür, onun gibi konuşur, onun gibi bıyık bırakır… Liderleri mutlaka erkektir ve hiçbir zaman yılmaz, yıkılmaz, yenilmez, korkmaz, şaşırmaz, hastalanmaz, acıkmaz, gıdıklanmaz, uyumaz… Tüm insani arazlardan uzak, korumalı, dokunulmaz ve eleştirilmezdir.

Onlar için iyi ve hayra olan her şeyin sebebi lider, kötü ve şer olanın sebebi ise mutlaka liderin düşmanlarıdır. Tabulaştırdıkları liderleri ne şekilde hareket ederse etsin, ne kadar birbirine zıt söylem ya da eylemlerde bulunursa bulunsun ve ne kadar keskin dönerse dönsün… Onlar için liderin sergilediği en son hareket kesinlikle makbuldür ve sorgulanması söz konusu bile değildir. Liderin iktidar süresi uzadıkça bu halka kalınlaşır, sayıları artar. Gelgelelim lider iktidarı yitirdiğinde halka hemen buharlaşır ve aynı hisleri derhal yeni lidere beslerler. Çünkü hayatlarında bir lider figürü olmaksızın varlık sebeplerini açıklayamazlar.

Lider için yapılan her eylemin ve fedakarlığın mutlak surette ödüllendirileceğine, lidere aykırı bir eylemin ise şiddetle cezalandırılacağına inanırlar. Çoğu zaman psikopatolojik özellikler taşıyan bu grup, liderin rakipleri (yani kendilerince düşmanları) için olduğu kadar aslında lider için de büyük fiili tehlike arz eder.

Türkiye’de mevcut durumda bu şekilde bir kitleye sahip olan tek lider Tayyip Erdoğan’dır.

Geçmişindeki sıvama izleri silip temize çıkmak için her şeyi göze alan eski tüfek FETÖ’cüler de bu grubun “çakma” mensuplarıdır. Bu grubun liderinin yolundan ayrılması zinhar söz konusu bile olamayacağı için grup siyasetin çalışma sahasına girmez.

PARTİ TARAFTARLARI

“Biz alice ….’liyiz” ya da “bizim memleketin alayı ….’lidir” gibi kitleleri içine alan geniş bir gruptur. Kimlik siyasetinin en çok etkilediği kökencilik alanıdır. Bireysel değil grup temellidir… Yani, taraftarlık ve grup

Devamını oku…SEÇİMİ KİM KAZANIR ?

 
Paylaşmak Zenginliktir

TC SÜLEYMAN ŞAH ASKERİ ÜSSÜ !

 

Vay canına – Yok artık – Haydi canım – Bu kadar da olmaz !

Konuyu okuyup araştırmaya başlayınca, beni sürekli daha derine çeken her bilgi ve bulgu kimi zaman hayranlık kimi zaman da öfkeyle ağzımdan hep bu ifadeleri döktü… Eminim ki sizler de aynı duyguları paylaşacaksınız.

Sizleri 1921 yılında Fransa ile yapılan Ankara Antlaşmasına götüreceğim ama… Önce hafızalarınızı çabukça tazeleyerek tarihleri yerine oturtmam lazım.

Yıl 1920 ! Biliyorsunuz o yıl 23 Nisan tarihinde, kurtuluşumuzun ve kuruluşumuzun en önemli adımlarından birini gerçekleştirerek Büyük Millet Meclisini kurduk. İşte, antlaşmanın bir tarafı o şanlı Meclisçe oluşturulan Ankara Hükümetidir. Peki antlaşmanın diğer tarafında kim var ?

Kendilerine verdikleri “bağımsızlık sözü” oltasına atlayıp İngiliz, İtalyan ve Fransızlarla birlik olarak “halifeleri” Osmanlıya karşı savaşan Arap ülkeleri kazandıkları (!) zaferden sonra… 8 Mart 1920’de “Suriye Kongresini” toplayıp Suriye, Lübnan ve Filistin’in bağımsızlığını ilan ederler. Gelgelelim bu bağımsızlık sadece “bir ay” sürecektir. Zira… 18 – 26 Nisan 1920 tarihinde San Remo’da yapılan ve Sevr anlaşmasının son şekline karar verilen toplantıda İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan bir araya gelerek Osmanlı topraklarının ve Orta Doğu petrollerinin nasıl pay edileceğini kararlaştırırlar. Bu plana göre Suriye ve Lübnan Fransa’ya, Filistin ile Irak ise İngiltere idaresine bırakılacaktır. Fransa bu kararı “taze bağımsız” Suriye’ye tebliğ eder ve teslim olması için 14 Temmuz 1920 günü ültimatom verir. Bu karara uymayan “bağımsız” Suriye 23 Temmuz 1920 günü Fransa karşısında ordusunun tamamına yakınını yitirir… Şaşırdık mı ? Hayır ! Fransızlar ertesi gün kuşattıkları Şam’a Arapların sevgi gösterileriyle (!) girerler… Bu kez şaşırdık mı ? Elbette hayır ! Fransız idaresi altındaki sömürge 1946 yılına kadar sürecek ve Suriye bir daha hiçbir zaman huzur yüzü görmeyecektir !

Bu hatırlatmayı, 1921 yılında yapacağımız antlaşmanın muhatabının neden Suriye değil de Fransa olduğu anlaşılsın diye yaptım. Yoksa derdim Suriye’nin karakter tahlilini yapmak değildir.

1921 YILI – FRANSIZLARLA YAPILAN ANKARA ANTLAŞMASI

Peki Fransa bizim masaya neden oturdu ? Birincisi, şu şanlı Meclisin kurulmasından sonra ayağa kalkan Türk direnişi, Fransızları Adana, Antep, Urfa ve Maraş hattında ciddi şekilde yıpratmaya başlamış ve Fransa hem asker sayısını hem de harcamalarını arttırmak durumunda kalmıştı. İkincisi, bunlara maşa olan Yunanistan Anadolu’da kaybetmeye başlamıştı. Üçüncüsü ise batı emperyalizmine karşı gerçek (!) bir bağımsızlık savaşı veren Mustafa Kemal’in gitgide Müslüman dünyasının sempati ve desteğini kazanmaya başlamış olmasıydı.

İşte bu ve benzer birçok sebeple, yeni Türk Devletinin ilk kez bir batı ülkesi tarafından tanınması anlamına gelen ve gerçekte Lozan’ın hazırlığı sayılan 1921 Ankara Antlaşması yapıldı. Antlaşma bir barış antlaşması olduğu kadar aynı zamanda bir sınır antlaşmasıdır ve Suriye sınırımız bu antlaşmayla çizilmiştir. Bizi ilgilendiren de işte tam bu noktadır !

Nefesinizi ayarlayın, inmeye hazırsanız artık derinlere dalacağız…

Antlaşmanın tümü 13 madde ama bizim konumuzu ilgilendiren 3 maddesi çok önemli…

O zamanki adıyla İskenderun Sancağı olan Hatay’ın ileride (1939 yılında) Türkiye’ye katılmasını sağlayacak olan ve sancağa özerklik verip resmi dilini de Türkçe olarak belirleyen 7. madde.

Suriye ile aramızdaki bugünkü sınırı (Hatay hariç) belirleyen ve hattın İskenderun körfezinde Payas’tan başlayarak Meydan’ı Ekbez – Kilis – Çobanbey’den geçip, demiryolu Türkiye’de kalmak üzere Nusaybin’e varacağını belirleyen 8. madde.

Ve asıl en önemlisi 9. madde… Önemine istinaden bu maddenin metnini sizlerle aynen paylaşıyorum:

“Osmanlı sülalesinin kurucusu Sultan Osman’ın dedesi Süleyman Şah’ın Caber kalesinde bulunan ve Türk mezarı ismiyle belirli türbesi müştemilatı ile Türkiye’nin malı olacak ve Türkiye oraya muhafızlar koyacak ve Türk bayrağı çekecektir.”

Bu anlaşmaya göre 1921 yılındaki sınırımız ve Suriye’deki vatan toprağımız şu haritada işaretlediğim gibidir.

Göreceğiniz gibi 1921 yılında, en yakın sınır hattımızdan 92 Km aşağıda, Suriye’nin içerisinde, Fırat’ın doğusunda… Üzerine asker koyabileceğimiz ve bayrağımızı çekebileceğimiz, yeri yurdu belirlenmiş bir toprağımız vardır ! Antlaşmayla belirlenmemiş yani belirsiz (!) olan ise… Bu toprağın büyüklüğü, müştemilatın ne olduğu ve üzerine konuşlandırılacak asker sayısıdır ! Sanırım artık ne anlatacağımı biliyorsunuz…

Devamını oku…TC SÜLEYMAN ŞAH ASKERİ ÜSSÜ !

 
Paylaşmak Zenginliktir