kA \ Ş – ıK / ç – I

 

ABD’nin dünyada olay yaratma sistematiği, izleyiciyi ahmak yerine koyan çoğu Amerikan filmi gibi aslında çok aptalca ve kaba sabadır. Gelgelelim bize parça parça izlettikleri detayları kamu oyuna sunmakta o kadar marifetlilerdir ki, o detaylara film gibi dalıp orta yerde duran asıl amaçtan kolayca kopup uzaklaşırız. Ama biliriz ki sonuçta kazanan hep kendine mağdur süsü veren ABD’dir.

Tıpkı 11 Eylül olaylarında yaşandığı gibi… Biz yıllarca “abi o uçak oraya çarpsa bile bina çöker mi ?” diye statik hesaplamalar falan yaparken ya da Arapların uçakları nasıl ele geçirdiklerine dair hafiyelik sergilerken, olayın bütününden aslında ABD’den başka hiç kimsenin kazançlı çıkmadığı gerçeğini gözden kaçırdık. Sonuçta, kurgulanan olaydan ve dünya çapında yaratılan infialden tek kazançlı çıkanın ABD olduğu anlaşıldı !

Demek ki… Böyle olaylarda gerçek sorumluyu daha çabuk bulabilmek için perde arkasında gizlenmeye çalışan kazanç sahibini hemen teşhis etmek gerek. Biliyorum magazin bizi daha fazla cezbediyor ancak gerçekte “ne olduğuna” değil “niçin olduğuna” bakabilirsek çözüm basitleşir.

Kaşıkçı… Kimine göre ülkesi Suudi Arabistan’a özgürlük ve demokrasi talebinde bulunan muhalif bir yazar, kimine göre de bir istihbarat elemanı. Her kim olursa olsun bundan bir ay önceye kadar bu adamı tanıyan insan sayısı kaçtı ? Dünya çapında önemli bir şahsiyet, bir devlet ya da siyaset adamı, futbol yıldızı, popstar falan mıydı ? Her hangi bir sebeple ölse, köşe yazısı yazdığı Washington Post’tan başka bir yerde haber değeri taşır mıydı ?

Bakmamız gereken yer perdenin arkası olmasına rağmen; biz günlerdir ölüp ölmediğini, öldüyse kaç parça olduğunu, oradan nasıl çıkartılmış ve nereye götürülmüş olabileceğini tartışıyoruz. Binanın içine, bahçeye, kapı arkasına, halı altına hatta kuyuya bakıyoruz ama perdenin arkasını atlıyoruz. Çünkü… Bize özellikle ve belirli bir sistematikle servis edilen (!) haber ve görüntülerde kaybolup asıl amacı gözden kaçırıyoruz.

Söyleyin bana… Dünya kamuoyu bakımından son derece düşük profile sahip bu adamı ortadan kaldırmak istediğinizde… Sokaktaki alelade insanların bile aklına gelebilecek onlarca dikkat çekmeyecek metot varken… Adamı kıtalar arası seyahat ettirip, koluna taktığı nişanlısını binanın önüne dikip, içi dışı kamera kaynayan yüksek güvenlik bölgesi konsolosluk binasına sokup, oraya günlerce öncesinden getirildiği basitçe teşhis edilebilecek 15 kişilik bir time öldürtüp, akıbetini günlerce tüm dünya kamuoyuna merakla izletmek nedir ? Suudi bile olsa herhangi bir ülkenin gizli servisi bu denli ahmak olabilir mi ?

Konusu bu denli amatör olmasına rağmen, bütçesi yüksek bir filmin gişesi de fazla oluyor elbet ! Ama gelin biz, Trump’ın 2 Ekim Salı günü Suudilere verdiği mesaja bakalım…

“Suudi Arabistan’ı biz koruyoruz. Kralı severim ama ona ‘seni biz koruyoruz, biz olmadan orada iki hafta duramazsın’ dedim” !

“Eeeeyyy Kral” tadındaki bu mesajın ana amaçlarından biri Suudilerin petrol üretimini arttırmasını sağlamak ve bu sayede dünyada yükselen petrol fiyatlarını düşürmek için göz dağı vermekti. Zira rekor düzeyde yükselen petrol fiyatı, ithalatçı ABD için iyi olmadığı gibi aynı zamanda doğalgaza olan talebi de artırarak Rusya’nın işine yaramaktadır. Ve her nasılsa (!) son yıllarda Suudiler, Rusya ile tarihte hiç olmadığı kadar yakınlaşmakta ve birlikte hareket ederek petrol fiyatlarını yükseltmektedir.

Suudilerin yönetim biçimi malum, Krallık yani tek adam yönetimidir ! Emperyalist güçlerin tam da istediği bu yönetim biçiminde “tek adamlar” için en önemli ve en hayati birim istihbarat teşkilatlarıdır ! Tek adamlar; kendilerinin, ailelerinin, yakın çevrelerinin ve yönettikleri sistemin tüm mevcudiyetini… Mükemmel işlediğine ve kendilerine sadık olduğuna kesinkes inandıkları istihbarat teşkilatlarına borçludur. Daha doğrusu öyle sanırlar ! Oysa “tek adama” göz dağı vermenin ya da onu indirip yerine yenisini getirebilmenin bilinen en kolay yolu, onun istihbaratına sızmak ve kontrol etmektir. Bu sebeple sömürüden kaçınmak ve gelişmek isteyen bütün ülkeler “tek adam” değil “kuvvetler dengesini” gözeten rejimlerine sahip çıkarlar.

Trump’ın yukarıdaki mesajı 2 Ekim tarihlidir… Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Konsolosluğuna giriş / girdiriliş ve önceden oraya konuşlandırılan Suudi istihbarat (!) elemanlarına teslim tarihi 2 Ekim’dir ! Haberin patlamaya başlayış tarihi 2 Ekim’dir !

Mesaj nettir… “Eeeeyyy Kral, ülkeni sen değil ben yönetiyorum çünkü çok güvendiğin istihbaratın senin haberin bile olmadan benim talimatlarımı yerine getiriyor “ !

Suudileri yatağında bile rahat ettirmeyecek bu gözdağından sonra artık petrol üretimi mi artacak, Rusya ile ara mı açılacak, silah alımları mı katlanacak, İsaril’e tavizler mi güçlenecek ? Filmin bundan sonrasını bu gözle izleyip göreceğiz…

Ama bildiğimiz bir şey var, zavallı Suudilerin ellerinde tek bir papazları bile yok !

ERDEN ÜÇÜNCÜOĞLU

 
Paylaşmak Zenginliktir

Yorum yapın